Tematik Rehberler
HİNDİÇİN KEŞFİ
Sanat tarihinin en gizemli filmleri ve kitaplarına konu olan Hindiçin, Güneydoğu Asya’da Hint ve Pasifik okyanuslarının buluştuğu yerde farklı kültür örüntüleri, tapınakları, muhteşem kumsalları ve yeşilin tüm tonlarını görebileceğiniz doğasıyla dünyanın en iddialı keşif noktalarından biri.
UZUN, İNCE BİR VİETNAM
Vietnam’ın dahil olmadığı bir Hindiçin gezisi düşünülemez. Uzun kıyı şeridiyle Hindiçin anakarasının doğu sırtını kucaklayan Vietnam, savaşın açtığı derin yaraları doğasının hak ettiği bir yolla, turizmle kapatıyor. Vietnam; kolonyal döneme ait evleri, tapınakları, dar sokakları ve göz alıcı doğasıyla, özellikle motorlu keşif turları için ideal bir ortam sunuyor. Yollar ve trafik adeta motorsikletliler için organize edilmiş. Ülkenin başkenti ve en büyük ikinci şehri Hanoi, ülkenin en büyük ve kalabalık kenti Saygon, Vietnam’ın eski imparatorluk kenti olmasıyla ciddi bir kültürel mirası olan Hue, resort’ları ve sahilleriyle ünlü Phan Thiet, geniş kumsalı ve dağ manzarasıyla büyüleyen Cua lo kumsalıyla ünlü Vihn; ülkenin en görülesi yerleri. Klostrofobi sahibi bünyelere öneremeyeceğimiz, savaş zamanından kalma Cu Chi Tünelleri turları, Asya’nın vahşi doğasını ve ülkenin nadir türlerini keşfetmek için Cuc Phuong Ulusal Parkı, bu dünyadan değilmiş gibi görünen eşsiz körfez Ha Long, antik kalıntılarıyla UNESCO mirası My Son, Güneydoğu Asya’nın tartışmasız en etkileyici mağarası Phong Nha-Ke Bang sizi bekliyor.
Vietnam’da tıka basa
Burada mutfak, siz keşfetmek istemeseniz ve tüm muhafazakârlığınızla ana akım restoranlara gitseniz bile peşinize düşüp paçanıza sarılıyor; iyi ki de böyle yapıyor! Keza Vietnam mutfağı, yakın coğrafyaya ilham veren bir üs; Uzakdoğu’nun özgün lezzetlerinin yoğunlaştığı bir merkez. Nüfusun yarısının yemek ve tarımdan para kazandığı ülkenin en canlı adresleri de pazar yerleri. İnce fizikleriyle Vietnamlılar her daim bir şey yiyor ya da bir yemek hazırlığı içinde. Turunculu sarılı ekmekler, kızıl yengeçler, koyu mor karides ezmeleri, renkli biberler ile yemek kültürü sokakların cafcafını da artırıyor. Tazelik ön planda; ayrıca dünyanın en sağlıklı mutfağı dense abartılmış olmaz. Pişirirken renklerin solup gitmesine ve hafifliğin kaybolmasına asla göz yumulmuyor. Özel balık sosları ‘nuoc mam’, günün her saati rahatlıkla tüketebileceğiniz dünyanın en zengin içerikli çorbası ‘pho bo’, hem çiğ hem pişmiş malzemeleriyle özgün bir lezzet olan Hanoi usulü ‘cha ca’, zencefilli ve limon otlu kum midyesi ‘ngheu hap’, Vietnam’ın ikon sandviçi ‘banh mi’ tadına bakmadan dönmemeniz gerekenler. Saygon’un en iyi yengeç lokantası Quan Thuy 94’ün adını da gitmeden bir köşeye not alın.
Ateşli kent Saygon
Vietnam’ın güneyinde sıcaklığın artması ve yağmurların azalmasıyla daha ateşli bir ortama varılıyor. Kuzey mutfağına göre buradaki yemekler de daha eklektik. Hanoi’de köklerine bağlı, çok daha Vietnam’a özgü bir deneyim yaşarken; ülkenin dışa açılan kapısı Saygon’da her konuda çeşitlemeler bulmak mümkün. Şehir durmadan değişse de Saygon’un geleneksel sokak satıcıları her zamanki yerinde. Kule oteller, IMAX sinemalar, kaldırım aşçıları ahenkle birbirini tamamlıyor. Bu arada Vietnam’a gelenler alışveriş için Saygon’a odaklanmalı. Le Thanh Ton Caddesi ve ona bağlanan dar sokaklar, bağımsız butiklerin yoğunlaştığı bir nokta. Gaya adlı sıra dışı tasarım butiğine ev sahipliği yapan bembeyaz modernist bina ilk bakışta dramatik bir duygu yaratıyor; içerideyse bütün Saygon’da bulabileceğiniz en hoş hediyelik eşyalar sizi bekliyor. Zamanı kısıtlı olanlar ise alışveriş için Saigon Centre Mall’a gidebilir.
KAMBOÇYA
Güneydoğu Asya yolcularının uğramadan geçmediği bir başka nokta ise Kamboçya. Ülkenin en dinamik kenti olan Phnom Penh; gökdelenler, lüks oteller, restoranlar, havalı coffe shop’lar, galeriler ve butiklerle bezeli. Kalabalık sokakların kaosunun, medeni kent atmosferiyle birleşimi etkileyici. Ülkenin bayrağında da yeri olan, dünyanın en ünlü tapınaklarından Angkor’un çevresinde dolanan 2 milyon turistin niye buraya akın ettiğini ise bu büyülü mekâna adım attığınızda anlayacaksınız. Angkor Arkeoloji Parkı, 440 kilometrekarelik bir alana yayılıyor. 9. ile 15. yüzyıllar arasına tarihlenen ve Angkor Wat, Angkor Thom, Ta Prohm tapınaklarının içinde yer aldığı, UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ndeki bu tapınak kompleksi; ağaçların kökleriyle yuttuğu, gövdeleriyle sarıp sarmaladığı bambaşka bir yer. Buraya bütün bir günü adadıktan sonra yönünüzü kente çevirdiğinizde; işlek Sihanouk Bulvarı, stilli bir alışveriş günü kadar, bulvara açılan süper sakin sokaklarıyla da uğranması gereken nokta. Siem Reap, turizmin odağına oturmuş bir başka destinasyon. Antikalara ve anıtsal her şeye meraklıların, ölmeden önce görmesi gerekenler listesinde yer almayı hak ediyor.
LAOS
Tüm bu coğrafyanın tek karasal ülkesi olan Laos, dağların arasında kalan konumu ve baskıcı rejimiyle turistik yayınlarda en az betimlenen ülke olsa da korunmuş kültürü ve doğasıyla, bozulmamış yerlerin izini süren gezginlerin bir numarası. Burada etekleri dumanlı, başı sonu belli olmayan dağlarla bezeli, yeşile boğulmuş harika bir doğanın içindesiniz. Vahşi doğa tanımı Laos kadar hiçbir yeri karşılamaz desek yeridir. Sadece ülkenin değil, Hindiçin’in de kalbi sayılan Mekong Nehri, bereketini en cömert şekilde, kıyısı olmayan bu ülkeye vermiş. Sırt çantalı gezginlerin toplanma yeri Vang Vieng, karstik yüzey şekilleriyle keşif için ideal. Kentlerde ise eşsiz Budist yapıları sizi bekliyor. Başkent Vientiane’de altın parıltısıyla ülkenin ulusal sembolü olan Pha That Luang, doğal olarak ziyaretçileri kendine çekiyor. UNESCO Dünya Miras Listesi’ndeki Luang Prabang, ülkenin eski başkenti olması sebebiyle de tarihin içinde gezinmeyi sevenlerin adresi. Nehir kıyısı kafeleri, turuncular içindeki rahipleri, tertemiz ortamıyla itinalı bir film setinden farksız. Kuzey Laos’da trekking yapmak, nehir gezintilerine katılmak, tapınakların izini sürmek, bitki saunasıyla yorgun bedenleri şımartmak ve Tay mutfağını andıran Laos yemeklerinin tatmak derken, bu ülke isminin daha sık telaffuz edilmesini kesinlikle hak ediyor!