Sizi bu yazımızda dünyanın en büyük kilise ve katedralleri ile baş başa bırakacağız. Dünya, sıra dışı coğrafi oluşumlarıyla, yeraltında ve yeryüzünde saklı sırlarıyla, yüzyıllardır zihinlerde merak uyandırmayı başaran gerçek bir hazine. Bu hazine şimdi sizi, insan eliyle yaratılmış mimari eserlerin en gizemli, en görkemli ve en sıra dışı örneklerini keşfetmeye çağırıyor. Dünyanın en ünlü kiliseleri ve katedralleri, gotik, rokoko, klasik, modern ve postmodern mimarinin izlerini taşıyor. Kimi zaman taç giyme törenlerine, kimi zaman evlilik seramonilerine sahne olan kiliseler ve katedraller, Hıristiyanlık dininin mabedi olsalar da farklı inanışlardan ve kültürlerden milyonlarca turiste de ev sahipliği yapıyor. İşte dünyadaki en ilginç, en ünlü kiliseler ve katedraller…
1- Dünyanın en büyük kilisesi: Aziz Petrus Bazilikası- Roma
Hıristiyan dininin en önemli kiliselerinden biri sayılan, Vatikan’ın adeta kalbinde yükselen Aziz Petrus Bazilikası, Roma Katolikleri’nin de hac noktası sayılıyor. 222 metreye ulaşan uzunluğu ve 138 metreyi bulan yüksekliğiyle içine aynı anda 60.000 kişinin sığabildiği bazilikanın tasarımında ise Michelangelo, Bramante ve Raphael gibi Rönesans sanatçılarının dehasını görmek mümkün.
2- Paris’te zarif bir kuğu: Sacre Coeur Bazilikası- Paris
Fransızca’da “Kutsal kalp” anlamına gelen Sacre Coeur, ibadete açılma tarihi 20. yüzyılın başlarına rastlayan bu kilisenin taşıdığı isimlerden yalnızca biri. Ressamlar Tepesi Montmartre’de zarifçe gökyüzüne yükselen bazilikaya, bembeyaz kubbelerini görenler, kilise isimleri arasında pek rastlanmayan “Düğün pastası” benzetmesini yapıyor. Yapımında kullanılan özel taşların yağmurda kendini temizlemesinden dolayı kilisenin diğer bir adı ise “Kendi kendini temizleyen kilise”. Yapımının üzerinden 100 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen halen bembeyaz olan Sacre Coeur Bazilikası, yolu Paris’e düşen turistlere eşsiz bir kent manzarası sunuyor.
3- Taç giyme törenlerinin ünlü mabedi: Westminster Manastırı- Londra
1066 yılından bu yana İngiltere’nin taç giyme törenlerine ev sahipliği yapan Westminster Manastırı, diğer adıyla St. Peter Kilisesi, Londra’da gezilecek kiliselerin başında geliyor. Shakespeare, Newton, Darwin, Laurence Olivier, Dickens ve Thomas Hardy gibi edebiyat ve bilim dünyasının en ünlü isimlerinin gömülü olduğu kilise, gotik mimarinin görkemini iç tasarımına yansıtmasıyla da sıra dışı ünlü kiliseler arasındaki yerini koruyor.
4- Kolombiya’nın tek yapay harikası: Catedral de Sal- Zipaquira
Kolombiya’nın Zipaquira şehrinde bir yokuş, kenti ziyarete gelenleri bölgenin en eski tuz madenine, aynı zamanda da en ünlü katedrallerinden birine götürüyor. 1932 yılında madende çalışan işçilerin ibadet edebilmeleri için yapılan küçük katedralin, bugünkü formuna ulaşacağı çalışmalar ise 1991 yılında başlıyor. Mimar Roswell Garavito Pearl imzalı yeni tasarım, yerin 200 metre altındaki bu tuz madenini, 14 şapel, kubbe, narteks labirentleri ve ana kiliseden oluşan dünyanın en ilginç katedrallerinden birine dönüştürüyor.
5- Eski şehir duvarları Yeniden Diriliş’i bekliyor: Kutsal Kabir Kilisesi- Kudüs
Kudüs Rum Ortodoks Patrikliği’nin merkezi olan Kutsal Kabir, diğer adıyla Yeniden Diriliş Kilisesi, günümüzde birçok mezhep tarafından da kullanılıyor. Kilisenin bulunduğu Kudüs’ün Eski Şehir bölgesi, Hıristiyanların İsa’nın çarmıha gerildiği ve yeniden dirilişin gerçekleşeceğine inandıkları yer. Aynı zamanda İsa’nın kabrinin de burada olduğuna inanan Hıristiyanlar için kilise, bu nedenle Hıristiyan dünyasının hac noktalarından biri sayılıyor.
6- Dünyanın en ikonik kiliselerinden biri: Köln Katedrali- Köln
Kusursuz gotik mimarisiyle, efsanelere konu olan ve kehanetlere ilham veren tarihiyle Köln Katedrali, bir günde 20.000’den fazla turistin ziyaret ettiği en popüler katedrallerden biri. Dünyanın en büyük kilise cephesine sahip olan katedral, 2. Dünya Savaşı sırasında yetmişe yakın bombalamadan kurtulmasıyla, lahit süslemelerinde kullanılan binlerce değerli taşın ihtişamıyla ve inşasına dair anlatılan efsaneleriyle Almanya’nın ve dünyanın ikonik yapıları arasına girmeyi başarıyor.
7- Neo-Gotik mimarinin doğaya yansıması: Las Lajas Tapınağı-Ipiales
Kolombiya’nın Ipiales kentindeki Guaitara Nehri, buraya ibadet için gelenlerin yanı sıra bir tapınağın doğa ile oluşturduğu muhteşem kontrastı görmek isteyen turistler için eşsiz bir manzara sunuyor. Nehrin 100 metre yukarısında bulunan kanyonun iki yakasını birleştiren 50 metrelik bir köprü, Las Lajas Tapınağı’nın bu görkemli manzarasına ev sahipliği yapıyor. Hastaların şifa bulmak ve kutsanmak için ziyaret ettiği tapınakta bulunan Bakire Meryem’in kollarındaki bebek İsa resmi ise hala gizemini koruyor.
8- İsa’nın doğduğu yer: Doğuş Kilisesi- Bethlehem
Eski zamanlarda sadece bir ahır olan, ancak İsa’nın doğduğu yer olduğuna dair inancın kutsal kıldığı Nativity yani “Ana Doğuş Yeri” Kilisesi, Filistin’in Batı Şeria topraklarında yer alan ünlü bir bazilika. Her yıl 1.5 milyon turisti Beytüllahim şehrine çeken bu yapı hem Hıristiyanlar hem Müslümanlar için kutsal sayılıyor.
9- Altı yüzyıldır ayakta: Duomo Katedrali- Milano
Milano’nun Duomo Meydanı’na adını veren katedral, dünyanın en büyük beşinci Hıristiyan kilisesi olma unvanını bugün de koruyor. Gotik mimarinin tüm ihtişamını Duomo Meydanı’na yansıtan yapı, dünyadaki tüm katedrallerden ve kiliselerden daha fazla heykel ve figüre sahip. Tam 3,400 heykel ile katedraller arasındaki ününü koruyan Duomo Katedrali’nin en yüksek tepesinde ise altın renkli Meryem heykeli, Madonnina yer alıyor.
10- Bir ülkenin geçmişi, bir ulusun maneviyatı: Brasilia Katedrali- Brezilya
Maneviyatı sembolize eden bir yapı fütüristik öğeler taşıyabilir mi? Beton ve camı devasa bir katedral için ustalıkla dizayn eden Oscar Niemeyer, 1988 yılında aldığı Pritzker Ödülü ile bunun mümkün olduğunu ispatlıyor. Brezilya’nın kalbini, geçmişini ve maneviyatı sembolize eden Brasilia Katedrali, güçlü estetik tasarımı ve detaylara işlenmiş sembolleriyle Brezilya’nın mimari anlayışının da temsilcisi.
11- Norveç’in muhteşem çan kilisesi: Borgund Ahşap Kilisesi- Borgund Köyü
İskandinav kırsallarının sembolü olan çıta kiliselerinin en tanınmışı Borgund Ahşap Kilisesi, Meryem Ana’ya adanmış Ortaçağ kiliselerinden biri. Vikingler’e ait buluntuların sergilendiği müzelerden biri de bu kilisede yer alıyor. Ünlü çıta kiliselerin önemli bir özelliği olan ahşap çan ise bu kilisede hala ayakta. Kastilyalı ünlü asilzade ve komutan Rodrigo Díaz de Vivar ve eşinin mezarının da bulunduğu Borgund Ahşap Kilisesi, bugün hala Norveç’in en ünlü kiliselerinden biri olmayı sürdürüyor.
12- İki kardeş, iki kule hikayesi: St. Mary Bazilikası- Krakow
Polonya’yı gezen herkesin yolu Krakow’a ve kentin ana meydanına düşüyor. İşte tam da bu meydanda sizi tüm ihtişamı ve renkleriyle Aziz Meryem Ana Bazilikası karşılıyor. Yapımına 13. yüzyılda başlanan kilisenin hikayesinde, iki kardeşin kanlı biten rekabeti yatıyor. Kilisenin iki farklı uzunluktaki kulesinden uzun olanını yapan kardeşin, diğer kardeş tarafından kıskanılması ve öldürülmesini sembolize eden bıçak, bu hikayenin sembolü olarak kilisenin duvarında sergileniyor.
13- Altın kaplama kubbeleriyle antik bir sanat eseri: St. Sofia Katedrali- Kiev
1990 yılında UNESCO Dünya Mirasları listesine giren Azize Sofya Katedrali, Ukrayna’nın başkenti Kiev’in en ünlü antik katedrallerinden biri. St. Sofia, 11. yüzyıldan kalma freskleri, mozaikleri ve altın kaplama kubbeleri ile Ukrayna’nın yedi harikası arasında yer alıyor. Kiev tarihine ilk kütüphane ve okul olarak geçen katedral, Sofiyskaya ve Mihaykovskaya meydanlarını ziyaret eden turistlerin ilgi odağı olmayı bugün de sürdürüyor.
14- Balkan Yarımadası’nın ikinci büyük katedrali: St. Alexander Nevsky Katedrali- Sofya
1877 ve 1878 yılları arasında yaşanan Osmanlı Rus Savaşı’nda ölen askerlere ithaf edilen kilise, Neo-Bizans mimarisinin özelliklerini taşıyor. Tepe noktasında bulunan altın kaplama haçı ve manevi anlamı ile Sofya’nın merkezinde bulunan katedral, aynı zamanda Bulgaristan Patriki’ne de ev sahipliği yapıyor.
15- Turkuaz kubbeli bir Barok: Berlin Katedrali- Berlin
Mimar Julius Raschdorff imzasını taşıyan ve neo-barok mimarinin muhteşem inceliklerini yansıtan katedral, aslında bir protestan kilisesidir ve içinde hiçbir dönemde bir psikopos yaşamamıştır. Buna rağmen katedraller arasında sayılan Berlin Katedrali, turkuaz kubbelerine ve görkemli yapısına kavuşmadan önce, barok tarzda inşa edilmiş bir kiliseydi. 1700’lü yıllarda mimar Boumann’ın barok üslupla tasarladığı kilise, 1894 yılında Alman İmparator 2. Wilhelm’in emriyle yıkılır ve neo-barok tarzında yeniden inşa edilir.
16- Noel ayinlerinin değişmez adresi: St Patricks Katedrali- New York
New York eyaletinin Katolik Başpiskoposluk Merkezi olan Aziz Patrik Katedrali, Manhattan’daki 5. Cadde üzerinde yer alıyor. Her 24 Aralık’ı 25 Aralık gününe bağlayan Noel gecesinde, kalabalık Noel ayinlerine ev sahipliği yapan katedral, yapıldığı ilk dönemlerden farklı olarak günümüzde şehrin tam da kalbinde yükseliyor.
17- İskandinavya’da bir mermer kilise: Frederick Kilisesi- Kopenhag
Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da, halk arasındaki ismiyle Mermer Kilise olarak bilinen, resmi adı ise Frederik Kilisesi olan katedral, rokoko mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak kenti ziyaret eden turistlerden büyük ilgi görüyor. Kilisenin inşasının bitmesi ve ibadete açılması, 1749 yılından 1894’e uzanan tartışmalar nedeniyle 145 yıl sürse de Frederik Kilisesi, İskandinav coğrafyasındaki en büyük kilise kubbesine sahip olması ve Roma’da bulunan St. Peter Bazilikası’na benzerliğiyle bugün de popülerliğini koruyor.
18- Her yıl biraz daha eğik: Pisa Katedrali- Toscana
İtalya’nın kalbinin attığı Pisa Meydanı, orijinal ismiyle Piazza del Duomo, dünyaca ünlü eğik çan kulesiyle anılsa da kulenin bağlı olduğu katedral de en az onun kadar dikkat çekici ve merak uyandırıcı. İtalya’nın Toscana bölgesinde bulunan küçük turistik şehir Pisa’daki katedral, temeli çürük bir zemin üzerine dengesiz bir şekilde yerleştiriliyor. Son çekicin 1118 yılında vurulduğu ve Papa 2. Gelasius’un kutsamasıyla ziyarete açıldığı günlerde düzeltmeler yapılsa da bu çalışmalar, kulenin yere daha çok gömülmesine neden oluyor. Çökme tehlikesi hala süren çan kulesi, her yıl milimetrenin onda yedisi kadar eğilmeyi sürdürüyor. Ancak Pisa Kulesi ve Pisa Katedrali, muhteşem görünümüyle turistlerin ilgi odağı olmaya devam ediyor.
19- Bitmeyen kilise: La Sagrada Familia- Barcelona
Dünya’nın en ilginç mimari eserlerinden biri olan ve Barselona’nın simgesi sayılan La Sagrada Familia, yapımı halen devam eden, bittiğinde ise 14 kuleye ve 270 metrelik yüksekliğe sahip olacak bir bazilika. Ünlü mimar Antoni Gaudi’nin bazilikanın inşası sırasında bir tramvay kazası sonucu ölümü nedeniyle yarım kalan yapı, 1926 yılından bu yana halk tarafından “Bitmeyen kilise” olarak adlandırılıyor. Yapılan yardımların sembolik olması ve Gaudi’nin mimari dehasının çözülememesi nedeniyle bitmeyen bazilikanın iç kolonları, dallar ve ağaçlar olarak tasvir ediliyor ve ziyaretçilerinde bir ormanda yürüdükleri hissini yaşatıyor.
20- Dünyanın en yükseği: Ulm Katedrali- Ulm
Almanya’nın Ulm kentinde bulunan ve 1890- 1908 yılları arasında dünyanın en büyük katedrali unvanını koruyan Ulm Katedrali, günümüzde hala dünyanın en yüksek kiliselerinden biri. Gotik mimarinin tüm ihtişamını yansıtan katedralin kulesi 768 basamaktan oluşuyor ve yüksekliği 161,53 metreye ulaşıyor. Ulm Katedrali’nin kulesine çıkanlar, buradan İsviçre’nin Santis Dağı’nı ve Almanya’nın en yüksek dağı olan Zugspitze’yi görebiliyor.